20.09.2008 tarihindeki arşiv

AŞILAMA

20.09.2008

Hekimlik sadece tedavi etme sanatı değildir. Hekimlikte en önemli şey bireylerin sağlık hallerinin korunabilmesi ve sürdürülebilmesidir. Olaylara bu yönden baktığımızda koruyucu hekimliğin önemini görmüş oluruz. Koruyucu hekimlik dediğimizde ise belki de en önemli kısım aşılardır. Bu aynı zamanda çocukların birer birey olarak en doğal hakkıdır. Develt politikaları olarak incelersek aşılar, sağlık açısından en etkin, güvenli, maliyeti ucuz ve bulaşıcı hastalıkları engelleyen en önemli silahlardır.

Dünyada ilk kez Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1974 yılında başlatılan aşılama programı günümüzde ülkemizde dahil olmak üzere dünyada titizlikle uygulanmaktadır. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen program dahilinde çocukluk çağı aşıları sağlık ocakları, ana-çocuk sağlığı klinikleri ve hastanelerde ücretsiz olarak uygulanmaktadır.

Rutin Aşı Takvimi

Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz olarak uygulanmakta olan aşılar aşağıdaki hastalıklara karşı koruyucu özelliktedirler.

DBT (karma aşı): difteri, boğmaca, tetanoz

OPV (polio) : çocuk felci

Hepatit B : hepatit B’ye bağlı ortaya çıkan sarılık, siroz ve karaciğer kanseri

Hib : hemofiluz influenza tip B’ye bağlı ortaya çıkan menejit, zatürre ve orta kulak iltihabı

BCG : verem

MMR : doğumsal kızamıkçık sendromu, kabakulak, kızamığa bağlı zatürre, orta kualk iltihabı ve SSPE (kızamığa bağlı ortaya çıkan, hastalık geçirildikten yıllar sonra görülen bir sinir sistemi hastalığı)

Td: tetanoz, difteri

Aşılama Takvimi

Aşı takvimini indirmek için tıklayınız.

Aşılama Takvimi

Bu yazı toplamda 1084, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

KONDOM

20.09.2008

Daha çok prezervatif olarak da bilinen bir doğum kontrol yöntemidir. Lateks maddesinden yapılmış olup, ilişkiye girmeden önce sertleşmiş erkek cinsel organına takılan esnek ve ince bir kılıftır. Bilinen doğum kontrol yöntemleri içinde en yüksek koruyuculuk oranına sahip olan yöntem olmasının yanı sıra cinsel yol ile bulaşan hastalıkları da önler.

Gebeliğin oluşabilmesi için erkek spermlerinin kadına ait yumurtaya ulaşabilmesi gerekmektedir. Kondom spermlerin kadın rahmine atılmasını engellemektedir. Ayrıca kondomlarda bulunan spermisid isimli bir madde dışarı atılan spermleri öldürmektedir.

Kondom kullanılırken dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nkta bulunmaktadır. Her ilişki öncesi paketi yeni açılmış bir kondom kullanılmalıdır. Kondomlar tek kullanımlıktır. Kondom penisin sertleşmesinden hemen sonra takılmalıdır. Kondomun takılması için ejekulasyonun (boşalmanın) beklenmesi tehlikelidir. Çünkü ilişkinin başında da bir miktar ejekülasyon olmaktadır.

Bu yazı toplamda 4292, bugün ise 2 kez görüntülenmiş

SARS

20.09.2008

Ağır akut solunum yetmezliği olarak bilinen hastalık dünyada salgın olarak ilk defa 2003 Martının ortalarında, tek vaka olarak ise 2002 Kasımında Çin’de görüldü. Coronavirüs isimli bir virüs tarafından oluşturulmaktadır. Virüsün insanlara havyalardan bulaşmış olduğu öngörülmektedir. Asya, Kuzey Amerika ve Avrupa başta olmak üzere birçok ülkeden vakalar bildirilmiştir. 2003 Haziranında dünyada 8000’i aşkın vaka ve 750’yi aşkın SARS’a bağlı ölüm meydana gelmiştir. Hastalık zatürree gibi seyretmektedir. Mikrop alındıktan sonra ki 2- 7 gün hastada herhangi bir şikayet olmamaktadır. Öksürük, ateş, titreme ve baş ağrısı gibi bulgular başladığında kişilerin bulaştırıcı olduğu bildirilmektedir. Hastalık genelde 38 derecenin üzerinde ateşle başlar, soğuk terleme, baş ağrısı, genel bir halsizlik, yaygın vücut ağrısı, kuru öksürük, boğaz ağrısı ve solunum zorluğu ile kendini gösterir. Hastalık ilerlediğinde hastaları solunum yetmezliğine götürebilir, solunum cihazı desteği gerekebilir. Hastalık damlacık yolu ile yani öksürükle bulaşır. Ancak hastalığın virüsün bulaşmış olduğu nesnelerle de bulaşabileceği bildirilmiştir. Uygulanacak genel korunma önlemlerinin dışında hastalığa yönelik kesin bir tedavi henüz bulunmamaktadır.

Bu yazı toplamda 382, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

DOĞUM KONTROL HAPLARI

20.09.2008

Üreme çağındaki kadınların vücüdunda östrojen ve progesteron bir denge içinde seyrederler. Adet döngüsü östrojen ve progesteron denen iki hormonun kontrolü altındadır. Döngünün ilk yarısında östrojen miktarı yüksek iken yumurtlama(ovulasyon) ile başlayan iki yarıda ise progesteron hakimdir. İlk devrede östrojen rahim içini gebelik için hazır hale getirir. Bu dönemde rahim duvarı kalınlaşır. Eğer ovulasyon gerçekleşir ise östrojen miktarı düşer, gebeliğin devamını sağlayacak olan progesteron hızla yükselir. İşte tam da bu birbirini takip etme gebeliği mümkün kılar. Doğum kontrol hapları içerdikleri vücuttaki normal değerlerine göre yüksek miktardaki hormonlar ile yumurtlamayı engellerler. Aynı zamanda östrojen ve progesteronun salgılnamasını beyinde kontrol eden mekanizmaları da engellerler.

Doğum kontrol hapları ise bu hormonlar standart olarak bulunmaktadır. Yeni üretilen haplarda hormon miktarı iyice azaltılmıştır. Ülkemizde 21 adet formu bulunan bu hapların yurtdışında 28 tabletli formu da bulunmaktadır. 28 tabletli formun yararı kullanıcıyı 7 gün ara vermek zorunda bırakmaması ve bu yedi hapın demir içeriyor olması, böylece adet döngüzüne bağlı demir eksikliğini önlemesidir.

1960’lı yıllarda kullanılmaya başlanan doğum kontrol hapları günümüze geldikçe içeriğindeki östrojen miktarı azaltılmıştır. Bu hapşarın başarısını azaltmamakla birlikte güvenilirliğinide arttırmıştır. Ayrıca bu formların kullanılmasıyla mide bulantısı, baş ağrısı, kilo alma, ruh halinde değişiklikler gibi yan etkiler daha az görülmektedir.

Düzenli olarak kullanıldıklarında doğum kontrol hapları en yüksek koruyuculuk oranına sahip yöntemlerden biridir. Koruyuculuk ilk hapın alınması ile başlar ve ilaçların kullanılmasının kesilmesi ile doğurganlık geri döner.

Bu hapları kullanırken gebelik görülmesinde ki en büyük neden ilacın alınmasının unutulmasıdır. Bu durumlarda; eğer ilacın alınması sadece bir gün unutulduysa ertesi gün iki adet birden alınmalıdır ve diğer günler normal şekilde kullanmaya devam edilmelidir. Eğer ilaç iki gün üst üste unutulduysa ve kullanımın ilk iki haftakı döneminde bulunuluyorsa iki gün üst üste ikişer hap alınır ve bir hafta ek bir yöntem ile korunulur. Eğer ilacın son haftasında iki gün üst üste unutlmuşsa veya herhangi bir zamanda üç gün ve daha fazla unutulduysa öncelikle doktora danışılır ve gebelik olmaması durumunda yeni bir kutuya başlanır.

Bu yazı toplamda 361, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

ASTIM

20.09.2008

Göğüs hastalıkları polikliniklerine en sık başvuru sebepleri arasında yer alan astım hastalığı, hava yollarında geri dönüşümlü olan daralma ve hava yollarının artmış duyarlılığı ile karakterize bir solunum hastalığıdır. Hastalığa bütün yaş gruplarında rastlanabilirken, ilk belirtilere genelde çocukluk yaşlarında rastlanır. Dış ortamda bulunan alerjenler, sigara dumanı, egzersiz ve soğuk havaya maruz kalma gibi faktörler ile ortaya çıkmaktadır. Hastalık daha çok ataklar halinde seyretmektedir. Ataklar arasında hastaların herhangi bir problemi olmamaktadır. Atak sırasında ise nefes darlığı başta olmak üzere öksürük, hışıltılı solunum, güçlükle balgam çıkarma, göğüste sıkışıklık hissi gibi belirtileri vardır. Astım benzeri bulgular çocukluk çağında ilk defa görüldüğünde reaktif hava yolu olarak adlandırılır. Burada vücuda yabancı olan hava yolu ile alınan maddelere karşı vücudun göstermiş olduğu bir reaksiyondur. Bu hastalarda ilerleyen yıllarda tablo kendiliğinden tamamen ortadan kalkabilirken kimi hastalarda astım olarak devam eder. Astıma ait risk faktörleri ise genetik ve çevresel olarak iki ana gruba ayrılır. Genetik faktörlerin başında alerji gelirken, çevresel faktörler alerjenler, mesleki toz vb maddeler, sigara dumanı, hava kirliliği ve sık viral solunum üst solunum yolu enfeksiyonudur. Günlük hayatta en sık karşılaşılan faktör ise ev tozu akarlarıdır. Atakların şiddeti hafif bir öksürükten hastane yatışını gerektirecek kadar ciddi boyutta olabilir. Ataklar nadiren de olsa kendiliğinden geçebilirken, hasta çoğu zaman ilaçlar ile tedavi sonrasında rahatlar.

Bu yazı toplamda 457, bugün ise 1 kez görüntülenmiş

ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONU

20.09.2008

En çok iş gücü kaybına yol açan, en çok doktora başvurulan, kişileri en çok yatağa düşüren hastalıkların başında üst solunum yolu enfeksiyonları gelir.

Üst solunum yolu denilince burun, sinüsler, yutak (farinks) ve gırtlak (larinks) anlaşılır. Bu bölgelerin iltihaplarına da üst solunum yolu infeksiyonu (genel olarak ÜSYE şeklinde kısaltılır) denir. Üst solunum yolu; kulak ve alt solunum yolları ile bağlantılıdır. Eğer üst solunum yolu enfeksiyonları ciddiye alınıp uygun şekilde tedavi edilmez ise zatürree, bronşit gibi alt solunum yolları enfeksiyonlarına da çevirebilir.

Teorik olarak nezle, grip, farenjit, sinüzit, larenjit, gibi iltihapların hepsi üst solunum yolu infeksiyonu kapsamına girer. Gribal enfeksiyon veya rinofarenjit gibi isimlerde aynı anlamda kullanılır. Ancak uygulamada sinüzit veya bazı spesifik iltihaplar bu kavramın dışında tutulur. ÜSYE’ye vakaların %90’ında virüsler neden olur. Ancak kimi durumlarda bakteriler de olaya karışırlar.

ÜSYE genel olarak soğuk algınlığı nedeniyle olur. Bu durum vücut direncini düşürerek virüs ve bakterilerin hastalık yapacak duruma gelmesine neden olur. Ancak ÜSYE’yi kolaylaştıracak bazı faktörlerde vardır. Bunlar arasında alerji, septum deviasyonu(burun kemiğinde eğim), burunda et büyümesi, ÜSYE olan hastalarla sıkı temas ve bağışıklık sisteminin bozukluğu sayılabilir. Havada bulunan virüslerin solunum yolları aracılığı ile vücuda girmesi şeklinde bulaşır.

ÜSYE’de belirtiler virüslerin tipine ve gücüne ayrıca vücut direncine göre değişir. Nezlede gribe göre daha hafif belirtiler olur. Nezleye neden olan virüsler en sık olarak Rhinovirüs adı verilen virüslerdir. Nezlede burun tıkanıklığı, burun akıntısı, boğazda gıcık ve yanma, hapşırma, ses değişiklikleri, öksürük, baş ağrısı gibi şikayetler olur. Grip ise daha çok İnfluenza virüs adı verilen başka bir grup virüslerle oluşur. Gribin belirtileri olarak nezleye ilave olarak, daha çok baş ağrısı, ateş ve vücut kırgınlığı oluşur. Kas tutulmasına bağlı bel ve bacaklarda ağrı olabilir. İnfeksiyonun kulak, sinüsler veya akciğerlere yayaılımına bağlı olarak bu organlara ait belirtilerde gelişebilir (kulak ağrısı, işitme azlığı, balgamlı öksürük, nefes almada zorlanma gibi).

Burun muayenesinde, kızarıklık, ödem ve bazen sulu bazen koyu akıntı görülür. Eğer deviasyon veya et büyümesi varsa bunlarda saptanır. Boğaz muayenesinde yine kızarıklık, genizden gelen akıntı ve ödem saptanabilir. Eğer kulağa yayılım yani bir orta kulak iltihabı varsa kulak zarında kızarıklık ve bombeleşme ya da çökme görülebilir. Hastadaki ses değişikliği dikkati çeker.

ÜSYE’de tanı muayene ile konulur. Yapılabilecek tahlil ve tetkikler daha çok tanıyı desteklemek veya eşilk eden başka bir dururm var mı ona ortaya çıkarmak içindir.

Tedavi ise daha çok kişinin dinlenmesi, ve semptomatik tedavi dediğimiz şikayetlere yönelik tedavidir. Yani burun tıkanıklığına burun açıcı damlalar gibi. Eğer uygulanan bu tedaviye rağmen kişide düzelme görülmüyorsa ya da tedavi sırasında şikayetleri artıyor veya yeni şikayetler ekleniyorsa antibiyotik tedavisine başlanır.

Bu yazı toplamda 749, bugün ise 0 kez görüntülenmiş