Posts Tagged ‘baş ağrısı’

Batı Nil Virüsü

Thursday, September 9th, 2010

Son günlerin herkesi paniğe sevk eden konusu; Batı Nil Virüsü. Sitemizde sizlere bu virüsü tanıtabilmek, bu virüs hakkında dikkatli olmanız gerekenler konusunda sizleri uyarmak amacı ile yeni bir konu açıyoruz. Hem virüs ile ilgili yetkili makamların yapmış oldukları açıklamaları sizlere ulaştıracağız hem de ulusal ve uluslar arası medya ve sağlık kuruluşlarının konu ile ilgili görüşlerini sizlere ileteceğiz. Umarız tüm bu bilgiler sizlere yardımcı olacaktır.

BATI NİL VİRÜSÜ NEDİR?

İlk kez 1937 yılında Uganda’nın Batı Nil bölgesinde bir insandan izole edilen bir virüs. 45-50 mm büyüklüğündeki bu virüs Flaviviridae familyasının Flavivirus cinsine ait. Bu virüsün ana rezervuar (taşıyıcısı) kuşlar. Bu kuşlardan kan emen özellikle sivrisinek ve keneler bu virüsü alarak insana ve diğer bazı memelilere taşıyor.

(more…)

Bu yazı toplamda 2912, bugün ise 1 kez görüntülenmiş

TANSİYON NASIL ÖLÇÜLÜR

Saturday, November 29th, 2008

Kan basıncı en doğru olarak doğrudan atar damar içine konulmuş bir iğne veya kateter ile ölçülür. Günlük hayatta pek kullanılmayan bu yöntemin yerine sfigmomanometre ile dolaylı olarak ölçülür. Sfigmomanometre kumaş ile kaplı lastik bir manşon, bir adet şişirici pompa ve bir manometreden oluşur. Manometreler civalı, aneroid veya elektronik olabilir. ideal olanı manşonun çapının kişinin kolunun çapından %20 daha geniş olmasıdır. Dar manşonla yapılan ölçümler hatalı olarak yüksek bulunurken bol bir manşon ile yapılan ölçümler ise düşük bulunacaktır. (more…)

Bu yazı toplamda 4170, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

YENİ TEŞHİS EDİLMİŞ HİPERTANSİYONA YAKLAŞIM

Wednesday, November 5th, 2008

Hipertansiyonun daha önce de anlattığımız üzere en sık baş ağrısına yol açmaktadır. Eğer diğer organlarda bir soruna yol açmamışsa başka bir bulgu vermeyecektir. Genellikle başka sebeplerle doktora başvurulduğunda rutin muayene esnasında tansiyonun ölçülmesi vesilesi ile tanı konulur. Erişkin yaşta hastaların %95 gibi yüksek bir oranında tansiyonun sebebi genellikle bulunamazken 30 yaşından küçük olanlarda, spesifik olarak belli bir hastalığa ait klinik bulguları olan hastalarda, tedaviye yanıtsız hastalarda ve hızlı gelişen hipertansiyonda allta yatan sebep mutlaka araştırılmalıdır.

Bu yazı toplamda 1667, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

HİPERTANSİYON

Sunday, September 21st, 2008

Hipertansiyon Nedir?

Kan dolaşımı esnasında damar duvarına uygulamış olduğu basınca tansiyon denir. Bu basıncın normalden fazla olmasına hipertansiyon denir. Kan basıncı ölçülürken iki değere bakılır.

  • Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı)
  • Küçük tansiyon (diastolik kan basıncı) (more…)

Bu yazı toplamda 1466, bugün ise 1 kez görüntülenmiş

Polikistik Over Sendromu

Sunday, September 21st, 2008

Tıp literatüründe bir çok isimle anılan PKOS üreme çağında ki kadınlarda tedavi edilme ihtimali en yüksek kısırlık nedenidir. PKOS genel olarak üreme sistemi ile ilgili bulgular vermesine rağmen sistemik bir hastalıktır, diğer bir değişle sadece üreme organlarını değil bir çok başka organı da etkiler.

Hastalık ortalama her 10 kadından birini etkiler ancak etkilenen kadınların büyük çoğunluğu evliliklerinin ilerleyen yıllarında çocuk sahibi olamadıkları gerekçesi ile doktora başvurduklarında bu hastalığı öğrenirler. Hastalık tam olarak tedavi edilemesede yol açtığı problemlerin büyük çoğunluğu önlenebilir. Bunun için en önemli adım kişinin hastalığının farkına varması ve uygun bir sağlık kurumuna başvurmasıdır. (more…)

Bu yazı toplamda 2769, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

MENOPOZ

Sunday, September 21st, 2008

Doğada ki her şey gibi insanlarda da hayat bir döngü şeklinde ilerler. En klasik söylemi ile anne rahminde ki iki hücreden önce bebek oluşur, sonra büyümeye gelişmeye başlar ve en nihayetinde yaşlanarak ölür. Bu genellemeyi vücudumuzda ki fizyolojik olayların birçoğunda da görebiliriz. Kadınlar özelinde konuya baktığımız da en göze çarpan adet döngüsüdür. Adet döngüsünün başlangıcı anne karnın da iken başlar. Milyonları bulan yumurtalar ilk defa gebelikte oluşmaya başlar. Daha sonra doğuma kadar sayısı azalır ve doğumda sabittir. Doğumdan ergenlik dönemine kadar yumurtalarda herhangi bir değişim gözlenmez. Ergenlik ile beraber yumurtalar her adet döneminde gelişim göstermeye başlar ve yumurtlamanın olduğu dönem ya gebelik ile sonuçlanır ya da adet döneminin sonunda kanama ile atılır. Menopoz işte bu doğurganlık döneminin sonuna denir. Kelime anlamı adet görülmesinin sonlanması ya da son adettir. Ancak tıbbi anlamda daha geniş bir dönemi anlatmaktadır. Son adet görmeden birkaç sene önce adet düzensizlikleri baş göstermeye başlamıştır. Hastanın şikayetleri bu dönemde başlar ve son adetten ortalama beş sene sonrasına kadar devam eder. Bu dönemler kadınlar için genelde sancılı dönemlerdir.

Öncelikle dikkat çekmemiz gereken olgu menopozun sadece adet döngüsünün sonu olduğudur. Yani toplumda ki genel inanışın aksine kişiler hayatlarına normal şekilde devam edebilirler. Diğer bir değişle menopoz hayattaki son nokta değildir. Yaklaşık olarak 150 yıldır farkında olduğumuz bir olgudur. Kadınların büyük çoğunluğu 50 yaş civarında menopoza girerler. Yaklaşık %1’lik bir kısım ise 40 yaş öncesi menopoza girerler. Bu sınırın genetik olarak belirlenildiğine inanılmaktadır. Genel inanışın aksine ilk adet kanamsının yaşı, emzirme, doğum kontrol haplarının kullanımı, ırk, eğitim, boy, en son gebelik yaşı gibi faktörler menopoza girme yaşını etkilemez. Ancak sigara gibi yumurta hücrelerinin ölmesine sebep olan faktörler menopoza girme yaşını öne çekebilirler.

Tıbbi olarak iki tür menopoz kabul edilir. Bunlardan birincisi fizyolojik olan ve yukarıda bahsettiğimiz türdür. İkincisi ise kimi durumlarda yumurtalıkların ve/veya rahmin alınmasıdır. Sadece rahmin alındığı durumlarda adet kanaması görülmez ancak hormonal olarak normal denge korunurken, yumurtalıkların alındığı durumlarda menopoz benzeri tablo ortaya çıkar.

Bu yazı toplamda 1489, bugün ise 0 kez görüntülenmiş