‘hiperlipidemi’ etiketinin bulunduğu yazilar

MENOPOZ

21.09.2008

Doğada ki her şey gibi insanlarda da hayat bir döngü şeklinde ilerler. En klasik söylemi ile anne rahminde ki iki hücreden önce bebek oluşur, sonra büyümeye gelişmeye başlar ve en nihayetinde yaşlanarak ölür. Bu genellemeyi vücudumuzda ki fizyolojik olayların birçoğunda da görebiliriz. Kadınlar özelinde konuya baktığımız da en göze çarpan adet döngüsüdür. Adet döngüsünün başlangıcı anne karnın da iken başlar. Milyonları bulan yumurtalar ilk defa gebelikte oluşmaya başlar. Daha sonra doğuma kadar sayısı azalır ve doğumda sabittir. Doğumdan ergenlik dönemine kadar yumurtalarda herhangi bir değişim gözlenmez. Ergenlik ile beraber yumurtalar her adet döneminde gelişim göstermeye başlar ve yumurtlamanın olduğu dönem ya gebelik ile sonuçlanır ya da adet döneminin sonunda kanama ile atılır. Menopoz işte bu doğurganlık döneminin sonuna denir. Kelime anlamı adet görülmesinin sonlanması ya da son adettir. Ancak tıbbi anlamda daha geniş bir dönemi anlatmaktadır. Son adet görmeden birkaç sene önce adet düzensizlikleri baş göstermeye başlamıştır. Hastanın şikayetleri bu dönemde başlar ve son adetten ortalama beş sene sonrasına kadar devam eder. Bu dönemler kadınlar için genelde sancılı dönemlerdir.

Öncelikle dikkat çekmemiz gereken olgu menopozun sadece adet döngüsünün sonu olduğudur. Yani toplumda ki genel inanışın aksine kişiler hayatlarına normal şekilde devam edebilirler. Diğer bir değişle menopoz hayattaki son nokta değildir. Yaklaşık olarak 150 yıldır farkında olduğumuz bir olgudur. Kadınların büyük çoğunluğu 50 yaş civarında menopoza girerler. Yaklaşık %1’lik bir kısım ise 40 yaş öncesi menopoza girerler. Bu sınırın genetik olarak belirlenildiğine inanılmaktadır. Genel inanışın aksine ilk adet kanamsının yaşı, emzirme, doğum kontrol haplarının kullanımı, ırk, eğitim, boy, en son gebelik yaşı gibi faktörler menopoza girme yaşını etkilemez. Ancak sigara gibi yumurta hücrelerinin ölmesine sebep olan faktörler menopoza girme yaşını öne çekebilirler.

Tıbbi olarak iki tür menopoz kabul edilir. Bunlardan birincisi fizyolojik olan ve yukarıda bahsettiğimiz türdür. İkincisi ise kimi durumlarda yumurtalıkların ve/veya rahmin alınmasıdır. Sadece rahmin alındığı durumlarda adet kanaması görülmez ancak hormonal olarak normal denge korunurken, yumurtalıkların alındığı durumlarda menopoz benzeri tablo ortaya çıkar.

Bu yazı toplamda 621, bugün ise 1 kez görüntülenmiş

ADET SANCISI

21.09.2008

Kadın doğum alanında uzmanlık yapan hekimlerin sık karşılaştığı, günümüzde kadınların nerede

yse yarısını ilgilendiren bir problem adet sancısı. Tıp literatüründe ki adı dismenoredir. Ağrının şiddeti kadından kadına değişiklik gösterir. Bazı durumlarda o kadar şiddetlidir ki bu ağrılara bulantı, kusma, kabızlık, ishal ve baş ağrısı gibi rahatsızlıklar hatta bayılma eşlik edebilir. (more…)

Bu yazı toplamda 466, bugün ise 1 kez görüntülenmiş

OSTEOPOROZ

21.09.2008

ünümüzde teknolojinin ve kitlesel iletişim araçlarının gelişmesi sonucu en fazla farkında olunan rahatsızlıklardan biri de osteoporozdur. Yaygın olarak bilinen ismi ile kemik erimesi. Hastalıktaki problem kemiği oluşturan içeriğin azalmasıdır. Kemik yapı artık eskisi ile aynı kalitede değildir. Özellikle menopoza giren kadın sayısının artması ile osteoporozda ki hasta sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Osteoporozun bireylerde yansıması genelde geç ama kalıcı olur. Ana kemiklerde travma olmadan olan kırılmalar en sık görülen şikayetlerdir. En sık olarak omurları daha sonra azalan sıklıkla kalça ve bileklerde görülür.

Hastalığın riski yaşla birlikte artarken ailesinde özellikle de ailedeki kadın bireyler kemik erimesi öyküsü olan bireyler için artmış risk söz konusudur. Yaş söz konusu olduğunda riski arttıran en önemli faktör menopozdur. Az kalsiyumlu gıdalarla beslenme, hayatında egzersize yer vermeyen kişiler, sigara, alkol kullananlar, steroid ve tiroid ilaçlarını kullananlar ekstra risk altındadırlar.

Hastaların önemli bir kısmında bir şikayet olmamasına rağmen çekilen grafilerde tasadüfi kırıklar görülür. Bu kırıklardan kalça kırıkları hem hastanın genel durumu açısından hem de hayati tehlike açısından ayrıca bir öneme sahiptir.

Tanı için özellikle risk altında ki kişilere yıllık kemik yoğunluğu ölçümü yapılır. Hastanın sonuçları bulunduğu toplumdaki kendi yaş grubunda ki insanların ortalaması ile karşılaştırılır.

Burada değinmemiz gereken bir diğer konu ise osteopenidir. Osteopeni osteoporozdan bir önceki basamaktır. Kemik artık zayıflamaya başlamıştır. Rutin kemik yoğunluğu ölçümleri sırasında tesadüfi olarak bulunur. Genel destekleyici tedavi ile kişler normal kemik yoğunluğuna ulaşırlar.

Bu yazı toplamda 408, bugün ise 2 kez görüntülenmiş

HİPOTANSİYON

21.09.2008

Kan dolaşımı esnasında kanın damar duvarına uygulamış olduğu basınca tansiyon denir. Bu basıncın normal olarak belirlenen değerlerin altında olmasına hipotansiyon denir.

Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. Hem büyük tansiyon hem de küçük tansiyonun belirlenen değerlerin altında olması hipotansiyondur. Normal yetişkinlerde tansiyon değeri 120/80 mm/Hg’ dır.

Bir kişinin tansiyonun düşük olması bu kişinin mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini göstermez. Öncelikle bunun kişiye bir rahatsızlık veriyor olması gerekmektedir. En çok rastlanan şikayetler genelde baş dönmesi, baş ağrısı, halsizlik, kuvvetsizlik, depresif ruh hali ve bayılmadır.

Eğer tansiyon düşmesi kişiye bir şikayet veriyor ise çoğu zaman bunun altında bir sebep bulunabilir. Bunların başında da sıvı kaybı gelir. Vücudun sıvı kaybına en sık yol açan etkenler kusma ve ishaldir. Ayrıca korku, kan görme, acı ve alkol alımıda kimi kişilerde ani tansiyon düşmesine yol açmaktadır. Bunun dışında kişide bir şikayet yaratmadığı halde tansiyonun normal altında olduğu durumlar da bulunmaktadır. Bu kişiler de sebebin kalıtımsal olduğu düşünülmektedir.

Genel olarak çok olumsuz bir sonucu olmamak ile birlikte beraberinde eşlik eden ciddi bir hastalık varlığında, uzun süreli hipotansiyon hasta da şok, koma, felç, şuur kaybı gibi sonuçlara yol açmaktadır.

Bu yazı toplamda 433, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

HİPERLİPİDEMİ

19.09.2008

Hiperlipidemi kanda yağların (kolesterol, trigliseridler ya da her ikisi) normalden daha yüksek düzeylerde olmasıdır.

Hastalığın Nedenleri - Risk Faktörleri:

  • Yaş faktörü
  • Ailede hiperlipidemi öyküsü
  • Şişmanlık
  • Yüksek yağ içeren diyet
  • Hareketsizlik
  • Orta ya da yüksek derecede alkol kullanımı
  • Sigara
  • Kontrolsüz diyabet
  • Tiroid bezinin yetersiz salgısı (more…)

Bu yazı toplamda 431, bugün ise 1 kez görüntülenmiş