BÖBREK TAŞI
Toplumda sık karşılaşılan, hemen hepimizin hayatında en az bir kez yaşamış, görmüş veya duymuş olduğu hastalık. Taşların tam olarak ne zaman oluşmaya başlamış olduğu öğrenilemese de şikayetlerin başlamasıyla kendini belli eden bir rahatsızlıktır. Nedeni tam olarak bilinememekle beraber beslenme alışkanlıkları, az sıvı tüketimi, genetik yatkınlık, bazı ilaçlar ve hastalıklar başta gelen risk faktörleri olarak göze çarpmaktadır. Başta dediğimiz gibi taşlar oluşmaya başladıktan çok sonra bulgu verirler. Eğer yeterince küçüklerse şikayet oluşturmadan kendiliğinden düşerler ve kişi bunun farkına varmaz. Ama bunun dışında bir grupta sadece idrarda renk değişikliği, kan gibi şikayetlerle bulgu verebileceği gibi bir kısmı da çok şiddetli böğür ağrısı, yumurtalıklara yayılan karın ağrısı olabilir.
Yaşamsal faaliyetlerimizin devamı için gerekli olan biyokimyasal işlemlerin sonunda oluşan atık maddelerin vücuttan atılma yerlerinden biri olan böbreklerde ayrıca vücut için gerekli bazı maddelerin seviyesinin ayarlanması da yürütülür. Böbrek taşları idrarda çözülemeyen ve atılamayan kristallerin bir araya gelmesiyle oluşur. Normalde idrarda kristal ve taş oluşumunu engelleyecek bazı kimyasal maddeler vardır. Fakat bazı insanlarda bu engelleyici mekanizma tam olarak çalışamayabilir ve bu kişilerde tekrar edici idrar yolları taşları görülür. Taşların ölçüleri oldukça değişken olabilir ve böbrekten mesaneye doğru ilerleme eğilimindedirler. Taşın idrar akışını tıkaması ve hareket etmesi durumunda ağrı kanama ve enfeksiyon gelişebilir. Her insanda taş oluşma riski vardır. Sıklıkla 20 - 50 yaşlarında görülürken 30’lu yaşlar hastalığın en sık görüldüğü yaş grubudur. Erkekler kadınlara göre 3 kere daha fazla risk altındadır.
Taşı oluşturan kesin neden bilinmemekle beraber risk faktörleri şunlardır:
- idrar yolu enfeksiyonu
- böbrekteki yapısal bozukluklar
- böbrek hastalığı olanlar (renal tübüler asidoz, kistik böbrek hastalığı…)
- beslenme alışkanlıkları
- yetersiz sıvı alımı
- sıcak iklim kuşağında yaşamak
- hiperkalsiüri, sistinüri, hiperokzalüri, hiperürikozüri
- bazı ilaçlar (asetazolamide, anti viral ilaçlar….)
- bazı bağırsak hastalıkları (inflamatuar bağırsak hastalığı…)
- genetik faktörler
- geçirilmiş bağırsak ameliyatları ( jejono ileal by-pass )
- metabolik hastalıklar (örn. Hiperparatiroidizm, gut hastalığı…)
İdrar yolu taşları hiçbir bulgu vermeden gelişebileceği gibi bazen ciddi bulgularda vermektedir. En sık görülen yakınma ağrıdır. Bu ağrı bazen çok şiddetli olabileceği gibi bazen rahatsızlık vermeyen ağrılar şeklinde de olabilir. Karakteristik ağrı, kolik diye adlandırılan ve böğür bölgesinden başlayıp öne doğru ilerleyen, kasık ve testislere de yayılabilen ağrılardır. Ağrı taşın hareket etmesine veya üriner sistemin tıkanmasına bağlı olarak gelişir. Kan; bazen gözle görülebilecek kadar olurken bazen de sadece mikroskopik incelemede görülür. Bulantı ve kusma; taş’ın yaptığı ağrıya bağlı gelişen mide-bağırsak sistemindeki hareket azalmasına bağlı olarak gelişir. İdrar yapmada zorluk görülebilir.
Hastanın şikayetleri belli bir ölçüde tanı koymaya yardımcı olur. Ayrıca taşın görüntülenmesi yapılmalıdır. Bu amaçla; yatarak çekilen karın ve pelvik bölge grafisi, ultrason, İ.V.P (İlaçlı böbrek filmi), spiral üriner sistem komputer tomografilerinden faydalanır. Bazen kan analizlerine de ihtiyaç duyulur.
Böbrek taşların çoğu kendiliğinden düşme eğilimindedir. Tüm idrar yolu taşlarının yaklaşık 80’i ilaç tedavisi ile düşer. Taşın düşmesini etkileyen en önemli faktör taşın büyüklüğüdür. 4 mm’nin altında taşın düşmesi beklenirken 6 mm’nin üzerindeki taşlar’a müdahale gereklidir. Ayrıca taşların şekli ve idrar yolundaki yerleşimi de düşmeyi etkileyen önemli faktörlerdir. Kendiliğinden yada ilaç yardımıyla taşın düşürülmesi, ESWL ( şok dalgası ile taşları kırmak), minimal invaziv girişimler ( Perkütan Nefrolitotomi, Üreterolitotripsi), klasik açık ameliyat yöntemi günümüzde kullanılan tedavi yöntemleridir. Bu yaklaşımlardan hangisinin uygulanılacağı taşın yerine, büyüklüğüne, idrar yollarına verdiği veya verebileceği zararına ve taşın cinsine bağlıdır. Günümüzde minimal invaziv tekniklerin gelişmesi sonucu klasik açık cerrahi, en az başvurulan ve en az tercih edilen methot olarak kalmıştır.
ESWL (VÜCUT DIŞINDAN ŞOK DALGALARIYLA TAŞ KIRMA)
Bir odaktan çıkan şok dalgaları taşın üzerine yönlendirilerek taş kırılır. X-ray ve ultrason ile odaklama yapan ESWL cihazları mevcuttur. Kırılan taş parçaları idrar yoluyla vücuttan atılır. ESWL bütün taşlarda başarı sağlayamaz. Başarı taşın cinsine, sertliğine, büyüklüğüne ve idrar yolunda yerleştiği yere göre değişir. Tek bir seansta kırılabilen taşlar olabileceği gibi tekrarlayıcı seanslara da ihtiyaç duyulabilir.
ESWL seansı sırasında rahatsızlık hissi ve ağrı duyulabilir. Bu nedenle tedavi öncesi ağrı kesiciler kullanılır. İşlem sonrasında çoğunlukla hastanede kalmaya ihtiyaç olmaz.
Minimal invaziv girişimler: Bu girişimlerde amaç üriner sistemi tehdit eden taştan kurtulmayı sağlamak ve hastanın en kısa zamanda günlük hayata dönmesini sağlamaktır. Perkütan nefrolitotomi ve Üreterolitotripsi bu grupta yer alan girişimlerdir. Taş, uygulanan tedaviye rağmen düşmüyorsa, düşmeyecek boyutlarda ise, idrar yolunda idrarın akmasını engelleyecek tam bir blok oluşturuyorsa, tekrarlayıcı idrar yolu enfeksiyonuna yol açıyorsa, böbreklerde hasara yol açmışsa girişim gereklidir. Önceleri, taş için açık cerrahi yapılırken artık günümüzde minimal invaziv girişimler diye adlandırılan yeni yaklaşım mevcuttur. Bu girişimlerde amaç, en kısa zamanda hastalığın ortadan kaldırılması ve hastanın en erken dönemde günlük hayatına dönmesini sağlamaktır. Minimal invaziv girişimlerde hasta erken dönemde normal yaşamına döner.
PERKÜTAN NEFROLİTOTOMİ (PCNL)
Endoskopik böbrek taşı ameliyatında sırt bölgesinde böbrek hizasına 0,5 - 1 cm boyutunda bir kesi yapılır. Röntgen kontrolü altında böbreğe iki ucu açık ince bir tüp yerleştirilir. Bu tüpten yerleştirilen optik cihaz yardımıyla taş video sistemi ile monitörde görülür ve özel aletler yardımıyla çıkartılır. Perkütan ameliyatının en önemli üstünlüğü vücut dokularının normal yapısının korunmasıdır. Bunun sonucunda iyileşme süreci hızlıdır. Hastalar ameliyat sonrası dönemi açık ameliyata göre çok daha rahat geçirmektedir. Hastalarımız genellikle 2 - 3 günde taburcu edilerek günlük aktivitelerine hızla kavuşurlar. Bu, açık böbrek taş ameliyatı ile karşılaştırıldığında oldukça kısa bir süredir. Özellikle böbreğin alt havuzcuklarına yerleşen taşlarda ve büyük boyutlu taşlarda ESWL’nin başarısı önemli ölçüde düşer. Bu durumlarda PCNL ameliyatı yüksek başarı sağlayan minimal invaziv girişimdir. Ameliyat işlemi sırasında taşı temizlemek için pnömotik litotripsi ve lazer litotripsi kullanılır. Bu teknolojiler yardımı ile en sert taşlar bile rahatlıkla kırılmaktadır. Bu teknikle tüm böreği kaplayan ve koraliform taş olarak adlandırılan taşlara da müdahale edilebilinmektedir.
URETEROLİTOTRİPSİ NASIL UYGULANIR?
Üreter taşları hem ESWL hemde üreterorenoskopi (URS) ile müdahale edilerek temizlenebilir. URS’de herhangi bir kesi yapılmaz. İdrar yolundan özel bir endoskopik alet gönderilerek taş üreterde görüntülenir ve temizlenir. Hastaların çoğu aynı gün evlerine dönüp bir gün sonrada normal yaşamalarına dönebilirler. Özellikle alt ve orta üreterdeki taşlarda başarı oranı yüksektir ( %96 - %100 başarı). Üst üreter taşlarının tedavisinde ESWL genellikle ilk tercih edilen tedavi yöntemidir. Ancak 1 cm’den büyük üreter taşlarında ESWL’nin başarı oranları düşmektedir. Genel kural olarak olarak 1 cm’den büyük üreter taşlarında ve 2 cm’den büyük böbrek taşlarında endokopik girişimler daha yararlı ve başarılı olmaktadır.
Bu yazı toplamda 3379, bugün ise 0 kez görüntülenmiş
